YAYINLANMA 11.11.2022 - 16:14 / GÜNCELLEME : 27.12.2022 - 12:17
KİRALANAN TAŞINMAZIN TAHLİYESİNDE İTİRAZ
Madde 274 – (Değişik: 3/7/1940-3890/1 md.) İtiraz etmek isteyen kiracı itirazını tahliye emrinin tebliğinden itibaren yedi gün içinde dilekçe ile veya şifahen icra dairesine bildirir.
Bu suretle yapılan itiraz tahliye takibini durdurur. 63, 64 ve 65 inci maddeler hükmü tahliye takiplerinde de caridir.
I.GENEL OLARAK
Kiralanan taşınmazın tahliyesinde, borçlu/kiracıya gönderilen ödeme emrinin tebliğinden itibaren yedi gün içerisinde takibin başlatıldığı yer icra dairesine yapılacak başvuru ile takibe itiraz edilebilir.
Borçlu/kiracı tarafından takibin başlatıldığı yer icra dairesine itiraz için müddeti içerisinde başvurulamayacak olunması halinde borçlunun bulunduğu yer icra dairesi vasıtasıyla takibin başlatıldığı yer icra dairesine gönderilmek üzere takibe itiraz edilebileceği ve itiraza ilişkin tüm iş ve işlemlerin esas icra dairesi tarafından yapılacağı bu nedenle de borçlu hakkında başlatılan takip kapsamında icra hukuk mahkemesine itirazda bulunulmamalıdır.
Bu tebliğ üzerine borçlu, yedi gün içinde, itiraz sebeplerini 62 nci madde hükümleri dahilinde icra dairesine bildirmeye mecburdur.
Borçlu itirazında, kira akdini ve varsa buna ait mukavelenamedeki imzasını açık ve kesin olarak reddetmezse, akdi kabul etmiş sayılır. İtiraz takibi durdurur. İtirazın tebliği tarihinden itibaren altı ay içinde itirazın kaldırılmasını istemeyen alacaklı, bir daha aynı alacaktan dolayı ilamsız icra yolu ile takip yapamaz. Borcun bir kısmına itiraz eden borçlu takipte yazılı borcun ne kadarına itiraz ettiğini açıkça bildirmek zorundadır. Aksi surette itiraz edilmemiş sayılır.
Alacaklı/kiralayan tarafından borçlu/kiracı hakkında başlatılan kiralanan taşınmazın tahliyesine ilişkin icra takibi yazılı yahut sözlü kira ilişkisine dayanarak başlatılabilir. Borçlu kiracının itirazının yazılı olarak yapılan kira sözleşmesine dayalı bir takipte açıkça kira ilişkisi ile kira kontratı altında yazılı imzaya da ayrıca ve açıkça itiraz edildiğinde itiraz dilekçesinde bahsedilmesi gerekir. (Borçlu takibin müstenidi olan kira kontratı altındaki imzayı reddediyorsa, bunu itirazında ayrıca ve açıkça beyan etmelidir. Aksi takdirde icra takibi yönünden kira kontratındaki imzayı kabul etmiş sayılır.) Öte yandan sözlü olarak yapılan kira akitlerinde imzaya itiraz olunamayacağından sadece bu yönde bir borcun olmadığı ve kira akdinin yapılmadığından bahisle itirazın yapılması yerinde olacaktır.
Pratik uygulamada alacaklı kiralayan tarafından borçlu kiracı hakkında başlatılan takipte borçlu tarafından kira akdine (sözleşmeye) yahut imzaya itiraz olunması halinde (noterlikçe re’sen tanzim veya imzası tasdik edilmiş mukavelenameler hariç olmak üzere) bundan böyle İcra Hukuk Mahkemesi görevli olmaktan çıkacaktır. Bu durumda taşınmazın bulunduğu yer Sulh Hukuk Mahkemesinde itirazın iptali ve tahliye davası açılması gerekecektir.
Kira akdi dışındaki itirazlar ve tahliye
Borçlu akdi reddetmeyip kiranın ödendiğini veya sair bir sebeple istenemeyeceğini bildirerek itiraz etmiş veya takas istemişse, itiraz sebeplerini ve isteğini noterlikçe re’sen tanzim veya imzası tasdik edilmiş veya alacaklı tarafından ikrar olunmuş bir belge yahut resmi dairelerin veya yetkili makamların yetkileri dahilinde ve usulüne göre verdikleri bir makbuz veya vesika ile ispat etmeğe mecburdur.
Senet veya makbuzun alacaklı tarafından inkârı halinde 68 inci madde hükmü kıyasen uygulanır.
İcra mahkemesinin tahliyeye mütedair kararının infazı için kesinleşmesi beklenmez. Ancak tahliye için, kararın borçluya tefhimi veya tebliği tarihinden itibaren ongün geçmesi lazımdır. Borçlu tahliye kararı hakkında 36 ncı madde hükmünden faydalanabilir.
Gecikmiş İtiraz
Borçlu kusuru olmaksızın bir mâni sebebiyle müddeti içinde itiraz edememiş ise paraya çevirme muamelesi bitinceye kadar itiraz edebilir.
Ancak borçlu, maniin kalktığı günden itibaren üç gün içinde, mazeretini gösterir delillerle birlikte itiraz ve sebeplerini ve müstenidatını bildirmeye ve müteakip fıkra için yapılacak duruşmaya taallük eden harç ve masrafları ödemeye mecburdur.
İtiraz üzerine icra mahkemesi ancak gecikme sebebinin mahiyetine ve hadisenin özelliklerine göre takibin tatilini tensip edebilir. İcra mahkemesi, tetkikatını evrak üzerinde yapar. Lüzumu halinde iki tarafı hemen davetle mazeretin kabule şayan olup olmadığına karar verir. Duruşmaya karar verilmemesi halinde borçludan alınan masraflar kendisine iade olunur.
Mazeretin kabulü halinde icra takibi durur. Aynı celsede alacaklı itirazın kaldırılmasını sözlü olarak da isteyebilir. Bu takdirde tahkikata devam olunarak gerekli karar verilir.
Gecikmiş itirazın tatbikinde pratik uygulama kapsamında sadece icra hukuk mahkemesine dava açılmasının yeterli olmadığı aynı zamanda icra dairesine de tıpkı zamanında yapılacak itiraz bilgilerini içeren talepnamenin sunulması önemlidir.
Sonuç olarak hakkında kiralanan taşınmazın tahliyesi yolu ile takip başlatılan kimsenin borca ve takibe itiraz etmek istemesi halinde açık, net ve anlaşılabilecek kısa öz cümlelerle takibe itiraz etmesi gerekmektedir.
Örneğin, hakkımda başlatılan takipte alacaklı görünen tarafa herhangi bir borcum yoktur. Ya da alacaklı görünen taraf ile aramızda akdedilmiş herhangi bir kira kontratı bulunmamaktadır. Ya da kira kontratı altındaki imza bana ait değildir. Yahut borcun bir kısmına itiraz edilmek istenmesi halinde borcun ne kadarlık kısmına itiraz edilecek ise açıkça o miktarın belirtilmesi gerekmektedir. Kısmi itiraz kapsamında borca itiraz edilecek miktarın belirtilmemesi halinde takibe geçerli bir itirazda söz konusu olmayacaktır. Yine ödeme emrinin tebliğinden itibaren sözleşme altındaki imzaya açıkça itiraz edilmemesi halinde sözleşme altındaki imzanın kabulü anlamına geleceği unutulmamalıdır.
Borçlu kiracı hakkında alacaklı tarafından açılacak itirazın kaldırılması davasında, icra dairesine yapılan itiraz kapsamındaki dilekçede ileri sürülen itirazlar değiştirilip genişletilemeyeceğinden icra dairesine yapılacak itiraza özen gösterilmesi gerekmektedir.
Bu suretle yapılan itiraz tahliye takibini durdurur.
II.GÜNCEL YARGI KARARLARI
Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2020/1217 Esas ve 2020/6279 Karar
Adi kiraya ve hasılat kiralarına ait örnek 13 ilamsız takipte, kiracı-borçlunun icra dairesine verdiği itiraz dilekçesinde, sair itirazlarının yanı sıra, borcunun olmadığını, borcun tamamına itiraz ettiğini, kira sözleşmesine konu taşınmazın ... tarafından kiralanmış olduğunu, alacaklının sözleşmeye taraf olmadığını, alacaklı ya da davacı sıfatın haiz olmadığını, alacaklı ile aralarında herhangi bir hukuki ilişki bulunmadığını, kiralayanların ve mirasçıları arasında takip ve dava arkadaşlığı olduğunu, kiralayanların kendi hisseleri oranında takip yapabileceklerini ancak tahliye talebinin tüm taraflarca istenmesinin zorunlu olduğunu ileri sürmesi üzerine alacaklı vekilinin; itirazın kaldırılması ve tahliye istemiyle icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece, davanın kabulü ile davalı-borçlular tarafından yapılan itirazın kaldırılmasına, takibin devamına, kötü niyet tazminatı ödenmesine ve dava konusu taşınmazdan tahliyesine karar verildiği, borçlu tarafından ilk derece mahkemesi kararına karşı istinaf yoluna başvurulması üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince, borçlunun gerekçeli istinaf dilekçesini sunmadığını, süre tutum dilekçesinde de, istinaf sebeplerinin belirtilmemesi nedeniyle kamu düzeni yönünden yapılan araştırma sonucunda, borçlunun istinaf talebinin esastan reddine hükmolunduğu görülmektedir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 355. maddesinde; “İnceleme, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır. Ancak, bölge adliye mahkemesi kamu düzenine aykırılık gördüğü takdirde bunu re'sen gözetir” hükmüne yer verilmiştir.
Husumet ehliyeti, yerleşik Yargıtay içtihatlarına göre kamu düzenine ilişkin olduğundan her zaman şikayet yolu ile ileri sürülebilir. İcra mahkemesince bu husus kendiliğinden (re'sen) gözetmelidir.
Dava İ.İ.K’nın 269. maddesi gereğince haciz ve tahliye istemli başlatılan icra takibine yapılan itirazın kaldırılması ve tahliye talebine ilişkin olup davalı şirket ile ... Papaker, ..., ... ve ...'in arasında; ... İli, Merkez İlçesi, .... Civarı Mevkiinde kain tapuda pafta 147, ada 1387, parsel 14 olan taşınmaz ile ilgili olarak, 27/11/1998 tarihli yazılı kira sözleşmesi yapılmıştır.
Alacaklı ... vekili tarafından ... İcra Müdürlüğü'nün 2018/3338 Esas takip sayılı dosyası ile, borçlu ... ve Tic. Ltd. Şti. adına ... aleyhine kira alacağına istinaden adi kiraya ve hasılat kiralarına ait haciz ve tahliye istemli icra takibi başlatıldığı görülmüştür.
Kira alacağı sözleşmeden kaynaklanan bir alacak ilişkisi olup kiracı, kiraya verene karşı edimini yerine getirmekle yükümlüdür. Bu nedenle kural olarak kira alacağını talep hakkı kiraya verene aittir. Ancak kiraya veren dışında, malikte mülkiyet hakkına dayalı olarak her zaman kira alacağının tahsilini isteyebilir.
Türk Borçlar Kanun'unun 315.maddesi hükmü uyarınca temerrüt nedenine dayalı tahliye davasının kural olarak kiraya veren tarafından açılması gerekir. Ancak önceden kira bedellerinin kendisine ödenmesini ihtar etmesi koşuluyla kiraya veren olmayan malik de temerrüt nedenine dayanarak tahliye talebinde bulunabilir. Kiralanan paylı mülkiyete konu ise pay ve paydaş çoğunluğunun sağlanması, elbirliği halinde mülkiyete konu teşkil ediyorsa tüm ortakların davaya katılmaları gerekir. Kiraya verenler birden fazla ise aralarında zorunlu dava arkadaşlığı bulunduğundan ihtarnameyi birlikte göndermeleri veya icra takibini birlikte yapmaları ve yine davayı da birlikte açmaları zorunludur. Dava hakkına ilişkin bu husus Hukuk Muhakemeleri Kanun'unun 114/d maddesi gereğince dava şartlarından olup aynı Kanun'un 115. maddesi gereğince mahkemece dava şartlarının olup olmadığı, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırılır.
Dosyadaki mevcut bilgi ve belgelerden davaya konu kiralanan taşınmazın tapu kayıtlarının bulunmadığı, malik olanların belirlenemediği, yine, davacıların sıfatı ile takip başlatan alacaklının kiralanan taşınmaz ile bağının tespitine dair bir belge olmadığı anlaşılmaktadır.
Davacının başlatmış olduğu haciz ve tahliye istemli icra takibinde davalı-borçlu sair itirazları ile birlikte takibi başlatanın sıfatına da itiraz etmiştir. Tarafların taraf ve dava ehliyetine ilişkin durum resen yargılamanın her aşamasında değerlendirilmesi gereken bir husus olup, takip başlatan alacaklı ile davalı borçlu şirket arasında kira akdinin olduğuna ilişkin İİK’nın 68. maddesi anlamında bir kira sözleşmesi de ibraz edilmemiştir.
Mahkemece öncelikle bu noktada, takip başlatan alacaklının takip ehliyetinin tespiti dolayısıyla da, davalının husumete ilişkin itirazlarının resen değerlendirilerek, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekmektedir. Bu doğrultuda kira sözleşmesinde, birden fazla kiraya verenin olduğu ve aralarında zorunlu dava arkadaşlığı bulunduğu, kiraya verenlerin ölümü halinde de, mirasçıların birlikte talep etmesi ile tahliye kararı verilebileceğinin göz önünde bulundurulması gerekmektedir.
Yine uyuşmazlık konusu kira alacağı ile ilgili olarak da; kiraya verenlerin veya tapu maliklerinin ancak payları oranında alacak talebinde bulunabilecekleri gözetilerek mahkemece bu hususlar üzerinde durulup resen yapılacak araştırma ile oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
O halde, ilk derece mahkemesince; yukarıdaki yazılı nedenler kapsamında araştırma yapılarak bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi ve bu karara yönelik istinaf başvurusunun bölge adliye mahkemesince esastan reddedilmesi isabetsiz olmakla, bölge adliye mahkemesi kararının kaldırılmasına ve ilk derece mahkemesi kararının bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2017/9338 Esas ve 2018/9793 Karar
Tahliye takibinde 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun 274. maddesi hükmüne göre; “İtiraz etmek isteyen kiracı itirazını tahliye emrinin tebliğinden itibaren yedi gün içinde dilekçe ile veya şifahen icra dairesine bildirir. Bu suretle yapılan itiraz tahliye takibini durdurur.”
İİK'nun 8. ve İcra İflas Kanunu Yönetmeliği'nin 22/2. maddesinde ise; "İcra ve iflas daireleri, yaptıkları muamelelerle kendilerine vaki talep ve beyanlar hakkında bir tutanak yaparlar. Sözlü itirazlar ile talep ve beyanların altları, ilgililer ve icra müdürü veya muavini veya katibi tarafından imzalanır.'' şeklinde düzenleme yapılmıştır.
Buna göre; tahliye emrine itiraz dilekçesinin, icra memuruna havale ettirilip icra tutanağına yazdırılması gerekir.
Dolayısıyla tahliye emrine itiraz tarihi, itiraz dilekçesindeki tarih olmayıp, bu dilekçenin icra tutanağına geçirildiği tarihtir (HGK. 13.5.2009 tarih ve 2009/12-185 E.-2009/182 K.). İcra müdürlüğünce, itiraz dilekçesi tarihinin, önceki bir tarih olarak bildirilmesine itibar edilemez. Tutanağa geçirilmeyen dilekçeler tanık beyanı ile de ispat edilemez.
Ayrıca, İİK'nun 8/a maddesinde de, icra ve iflas dairelerince yapılacak her türlü icra ve iflas işlemlerinde Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sisteminin kullanılacağı, her türlü veri, bilgi, belge ve kararın Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi vasıtasıyla işlenerek kaydedileceği hüküm altına alınmıştır.
Somut olayda, borçluya örnek 14 numaralı ödeme emrinin 20/03/2015 tarihinde tebliğ edildiği, borçlu tarafından 23/03/2015 tarihini taşıyan ve icra memuru tarafından 23/03/2015 tarihinde havale edilip imzalanan itiraz dilekçesinin ibraz edildiği ve ardından icra müdürlüğünün 13/05/2015 tarihli kararıyla borçlular hakkındaki takibin durdurulmasına karar verildiği görülmektedir. Ne var ki borçluların itiraz dilekçesinin ödeme emrinin tebliğinden itibaren yedi günlük süre geçirildikten sonra 13/05/2015 tarihinde icra tutanağına kaydedildiği ve aynı gün, 13/05/2015 tarihinde, UYAP sistemine kaydının yapıldığı ayrıca söz konusu itiraz dilekçesinin şirket yetkilisi imzasını taşımadığı dosya kapsamıyla da sabittir.
Bu durumda, yukarıda değinilen yasal düzenlemeler ve açıklamalar uyarınca, itiraz dilekçesinin üzerinde yazılı tarihin veya havale tarihinin itiraz tarihi olarak kabulüne imkan bulunmadığı ve itiraza esas olan tarihin anılan dilekçenin icra tutanağına geçirildiği 13/05/2015 tarihi olduğu açıktır. Öyleyse, belirtilen tarih nazara alındığında borçlu tarafından İİK'nun 274. maddesinde öngörülen yasal yedi günlük süre içinde yapılmış bir itirazın varlığından söz edilemeyeceğinden, icra müdürlüğünün takibin durdurulması yönündeki kararının yasaya uygun bulunduğunu söyleyebilme olanağı yoktur.
O halde, alacaklının şikayetinin kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle, yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.
Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2016/14132 Esas ve 2017/5759 Karar
İİK'nun 274/1. maddesinde; "İtiraz etmek isteyen kiracı itirazını tahliye emrinin tebliğinden itibaren yedi gün içinde dilekçe ile veya şifahen icra dairesine bildirir. Bu suretle itiraz tahliye takibini durdurur" hükmüne yer verilmiştir. Anılan yasa maddesine göre; itirazın, tahliye emrinin tebliğinden itibaren yedi gün içerisinde icra dairesine bildirilmesi gerekir. Bu hüküm uyarınca borçlunun süresinde tahliye emrine itiraz etmesi halinde takibin icra müdürlüğünce durdurulması gerekir. Aksi yönde verilen karar, bir hakkın yerine getirilmemesi niteliğinde olup, İİK'nun 16/2. maddesi uyarınca süreye tâbi olmaksızın şikayet konusu yapılabilir.
Somut olayda, tahliye emrinin 22.10.2015 tarihinde tebliği üzerine borçlunun 28.10.2015 tarihinde, yasal itiraz süresi içerisinde, tahliye emrine itirazı üzerine takibin icra müdürlüğünce 28.10.2015 tarihinde kesin olarak durdurulmasına karar verildiği görülmüştür. Şu hale göre borçlunun tahliye emrine karşı icra dairesine ileri sürdüğü itiraz nedenleri ile icra mahkemesine de başvurarak tahliyenin durdurulmasını talep ettiği görülmektedir. Mahkemece takibin niteliği dikkate alınarak icra dairesi yerine icra mahkemesine yapılan itiraz fuzuli olduğundan bu nedenle red kararı vermesi gerekirken itirazın esastan reddi doğru değil ise de, sonuçta istem reddedildiğinden sonucu doğru mahkeme kararın onanması gerekmiştir.
Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2015/11954 Esas ve 2015/24540 Karar
Alacaklının, borçlu ... hakkında kira alacağının tahsili ve tahliye istemi ile ilamsız takip başlattığı; borçlu vekilinin, alacaklının borçlunun yurt dışında bulunduğunu ve tebligatın da kendisine ulaşmayacağını bilmesine rağmen kötüniyetle takip başlattığı ve örnek 13 numaralı ödeme emrinin 24.11.2014 tarihinde muhtara bırakıldığını, ancak borçlunun 23.07.2014-03.01.2015 tarihleri arasında yurt dışında olması sebebiyle haksız takipten Türkiye'ye döndükten sonra 06.01.2014 tarihinde haberdar olduğunu ileri sürerek İİK'nun 65. maddesi gereğince gecikmiş itirazlarının ve ayrıca borca, faize, fahiş faiz oranına ve fer'ilere itirazlarının kabulü ile takibin durdurulmasına karar verilmesi istemi ile icra mahkemesine başvurduğu anlaşılmaktadır.
Borçlunun gecikmiş itirazın dayanağı olarak yurt dışı giriş ve çıkışlarına ilişkin pasaport fotokopilerini sunduğu ve borca itirazı ile ilgili olarak makbuzlara dayandığı görülmektedir.
Mahkemece dosya üzerinde inceleme yapılarak ödeme emri tebliğ işleminin usulsüz olduğunun tespiti ile öğrenme tarihi olarak 06/01/2015 tarihinin tespitine, sair taleplerin reddine karar verildiği anlaşılmıştır.
İİK’nun 65. maddesine dayanan gecikmiş itirazda, tebligatın usulüne uygun olarak yapılmış olması, ancak, muhatabın bir engel nedeniyle süresinde itiraz edememiş olması halinde gecikmiş itirazda bulunacak kişinin mazeretini gösterir delillerle birlikte, esasla ilgili itirazlarını ve dayanaklarını, engelin kalktığı günden itibaren üç gün içinde icra mahkemesine bildirilmesi gerekir.
İcra hakimi, gecikmiş itiraz nedenlerini inceledikten sonra gecikme sebebinin mahiyetine ve hadisenin özelliklerine göre, takibin tatilini tensip edebilir. Mazeretin kabulü halinde icra takibi durur. Aynı celse de alacaklı itirazın kaldırılmasını sözlü olarak da isteyebilir. Bu takdirde tetkikata devam olunarak icra mahkemesinde gerekli karar verilebilir.
Usulsüz tebligatta ise, İİK'nun 65. maddesine göre yapılacak incelemeden farklı olarak, tebligat usulüne uygun olarak yapılmamıştır. Bu durumda icra hakimi tebliğ işleminin 7201 Sayılı Kanun hükümlerine uygun olarak yapılıp yapılmadığını inceleyecek ve aynı Kanun'un 32. maddesi gereğince öğrenme tarihine göre tebliğ tarihini düzeltecektir.
O halde mahkemece, şikâyetin mahiyeti dikkate alınarak öncelikle usulüne uygun duruşma açılıp, tarafların beyanları alınıp gösterecekleri belge ve deliller toplanarak, borçluya iddiasını ispat ve alacaklıya da bu konuda savunma ve karşı delillerini gösterme imkanı tanınmalı, borçlunun öne sündüğü hususlarla ilgili toplanan kanıtlar değerlendirilip işin esası incelenerek oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken dosya üzerinde yapılan incelemeyle sonucunda gidilmesi isabetsizdir.
Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2014/5708 Esas ve 2014/10172 Karar
İİK.nun 65. maddesinde, koşulları belirlenen gecikmiş itirazdan söz edilebilmesi için, tebligat usulüne uygun olarak yapılmış olmalı, ancak muhatap bir engel nedeni ile süresi içinde itiraz edememiş bulunmalıdır. Bu durumda, gecikmiş itirazda bulunacak kişi, mazeretini gösteren delillerle birlikte esasla ilgili itirazlarını ve dayanaklarını da engelin kalktığı günden itibaren üç gün içinde icra mahkemesine bildirmek zorundadır.
İcra Hakimi, gecikmiş itiraz nedenlerini inceledikten sonra gecikme sebebinin mahiyetine ve hadisenin özelliklerine göre, takibin tatilini tensip edebilir. Mazeretin kabulü halinde icra takibi durur. Aynı celse de alacaklı itirazın kaldırılmasını sözlü olarak da isteyebilir. Bu takdirde tetkikata devam olunarak icra mahkemesinde gerekli karar verilebilir.
Usulsüz tebligatta ise, İİK.nun 65. maddesine göre yapılacak incelemeden farklı olarak, tebligat usulüne uygun olarak yapılmamıştır. Bu durumda İcra Hakimi tebliğ işleminin 7201 Sayılı Kanun hükümlerine uygun olarak yapılıp yapılmadığını inceleyecek ve aynı kanunun 32. maddesi gereğince öğrenme tarihine göre tebliğ tarihini düzeltecektir. Borçlunun dilekçesinde; gecikmiş itirazdan söz etmesi sonuca etkili değildir.
Zira, HMK.nun 33. maddesi gereğince, hukuki sebebin ve uygulanacak yasa maddesinin tesbiti hakimin görevine giren bir konudur. (HGK.5.6.1991-1991/12-258 E-344 K.)
Öte yandan, İİK'nun 269. Maddesinnde; takibin adi kiralara veya hasılat kiralarına ilişkin olması halinde borçluya gönderilen ödeme emrinin tebliği üzerine, borçlunun, ödeme emrinin tebliğinden itibaren 7 gün içinde, itiraz nedenlerini 62. Madde hükümleri dahilinde icra dairesine bildirmeye mecbur olduğu hükme bağlanmıştır.
Takibin şekline göre, borçlunun, itirazlarını icra dairesi yerine icra mahkemesine bildirmesi ise gereksiz ve geçersiz bir işlem olup, sonuç doğurmaz. Bu durumda, borçlunun itirazlarının icra mahkemesince incelenmesi ve icra takibinin durdurulmasına karar verilmesi de mümkün bulunmamaktadır.
O halde Mahkemece, somut olayda, borçlunun başvurusu, usulsüz tebligata dayalı, tebliğ tarihinin düzeltilmesi istemi olarak tavsif edilmelidir. Borçlu hakkında adi kiraya ve hasılat kiralarına ait haciz ve tahliye istemli icra takibinde, 13 örnek ödeme emrinin şikayet eden borçluya 12.09.2013 tarihinde yapılan tebliğ işleminin usulüne uygun bulunmadığı icra mahkemesi kararında yasa ve yönetmelik hükümlerine uygun biçimde tespit edildiğine göre, şikayetin kabulü ile T.K 32. maddesi uyarınca ödeme emri tebliğ tarihinin, öğrenme tarihi olarak düzeltilmesine karar verilmekle yetinmek gerekirken, mahkemece emredici nitelikteki İİK'nun yukarıda açıklanan 269. Maddesi hükmü gözardı edilmek sureti ile yazılı şekilde takibin durdurulmasına da karar verilmesi isabetsizdir.
Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2015/31900 Esas ve 2016/5336 Karar
Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:
Alacaklı tarafından genel haciz yolu ile ilamsız icra takibine başlandığı, örnek 7 numaralı ödeme emrinin borçluya 17.06.2015 tarihinde tebliğ edildiği, borçlu vekilinin icra mahkemesine başvurusunda, ödeme emri tebligat parçasında, beyanı alınan komşu adı yazılmadan TK'nun 21/1. maddesi uyarınca tebligatın yapıldığını, tebliğ tarihinde tedavi amacıyla şehir dışında olduğunu ileri sürerek, icra dairesine yapmış olduğu 25.06.2015 tarihli itirazın gecikmiş itiraz olarak kabulünü istediği, mahkemece istemin kabulüne karar verildiği anlaşılmıştır.
İcra takip dosyasının incelenmesinde borçluya ödeme emrinin 17.06.2015 tarihinde tebliğ edildiği, borçlu vekilinin 25.06.2015 tarihinde İİK'nun 62.maddesinde öngörülen yasal süreden sonra icra müdürlüğüne verdiği dilekçe ile borca itiraz ettiği, aynı vekilin 09.07.2015 tarihinde ise icra mahkemesine yaptığı başvuruda hem ödeme emri tebliğ işleminin usulsüz olduğunu ileri sürdüğü hem de müvekkilinin mazeretini beyanla gecikmiş itirazda bulunduğu görülmüştür.
Borçlunun dilekçesinde; gecikmiş itirazdan söz etmesi HMK'nun 33. maddesi gereğince, hukuki tavsifin hakime ait olması nedeniyle sonuca etkili olmayıp, başvuru bu haliyle 7201 sayılı Kanunun 32.maddesine dayalı tebligat usulsüzlüğü şikayetidir (HGK. 5.6.1991-1991/12-258 E-344 K.).
Ödeme emri tebliğ işleminin usulsüzlüğü iddiası İİK'nun 16.maddesi kapsamında şikayet olup, aynı maddenin 1.fıkrası uyarınca öğrenme tarihinden itibaren yedi günlük sürede icra mahkemesine yapılmalıdır.
Somut olayda borçlu vekilinin 25.06.2015 tarihinde icra müdürlüğüne verdiği dilekçe ile borca itiraz etmesi karşısında en geç bu tarihte tebliğ işlemine muttali olduğunun kabulü gerekeceğinden, 09.07.2015 tarihinde icra mahkemesine yaptığı şikayet iik'nun 16/1.maddede öngörülen yasal yedi günlük süreden sonradır.
Öte yandan başvurunun gecikmiş itiraz olarak kabul edilmesi halinde ise İİK'nun 65.maddesinin uygulanması gerekip, bu maddenin 2.fıkrası uyarınca borçlunun maninin ortadan kalkmasından itibaren üç gün içerisinde icra mahkemesine başvurması gerekmektedir. Gecikmiş itirazın icra mahkemesine yapılması gerekip, icra müdürlüğüne yapılan gecikmiş itiraz sonuç doğurmaz.
Her ne kadar borçlunun mazeretine dayanak yaptığı sağlık raporlarından ödeme emrinin tebliğ tarihinden itibaren ve halen mazeretinin devam ettiği anlaşılıyor ise de borçlu vekili tarafından 25.06.2015 tarihinde icra müdürlüğüne verilen dilekçe ile itiraz edildiğine göre bu tarihte engelin kalktığının kabulü gerekir. Buna göre 09.07.2015 tarihinde icra mahkemesine yapılan başvuru da İİK'nun 65/2. maddesinde öngörülen yasal üç günlük süreden sonradır.
O halde, mahkemece istemin süre aşımı nedeniyle reddi gerekirken, esası incelenerek yazılı şekilde hüküm tesis isabetsizdir.
Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2016/313 Esas ve 2016/ 15040 Karar
Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki borçlu tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:
Alacaklı tarafından borçlu aleyhine genel haciz yoluyla icra takibine başlandığı, borçlunun ödeme emrinin usulsüz tebliğ edildiğini, takip yapılan icra müdürlüğünün yetkili olmadığını ileri sürerek gecikmiş itiraz istemiyle icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece istemin reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.
Borçlunun tebliğ işleminin usulsüzlüğüne ilişkin başvurusu, İİK'nun 16. maddesi uyarınca şikayet niteliğindedir. Şikayet başvurusu, şikayete konu işlemin öğrenilmesinden itibaren 7 gün içinde yapılmalıdır. Borçlunun takip dosyasına 12.12.2013 tarihli itiraz dilekçesi sunduğu ve ödeme emri tebligatından bu tarihte haberdar olduğu, ancak (7) günlük yasal süreyi geçirdikten sonra, 26.01.2015 tarihinde icra mahkemesine şikayette bulunduğu görülmektedir.
Öte yandan borçlu tarafından gecikmiş itirazda bulunulduğu belirtilmişse de; olayda, İİK'nun 65. maddesinde düzenlenen gecikmiş itirazın koşullarının bulunmadığı anlaşılmaktadır.
İİK'nun 62. maddesi uyarınca, genel haciz yoluyla yapılan icra takibinde, yetki itirazı dahil her türlü itirazın, borçlu tarafından, ödeme emrinin tebliği tarihinden itibaren yedi gün içinde dilekçe ile veya sözlü olarak icra dairesine yapılması gerekir.
O halde mahkemece yukarıda belirtilen sebeplerle istemin reddine karar verilmesi gerekirken, yetki itirazının esastan incelenerek sonuca gidilmesi doğru değil ise de, sonuçta istem reddedildiğinden sonucu doğru mahkeme kararının onanması gerekmiştir.
Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2016/11728 Esas ve 2017/2894 Karar
Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü :
Alacaklı tarafından genel haciz yolu ile ilamsız icra takibine başlandığı, örnek 7 numaralı ödeme emrinin borçluya 24.07.2014 tarihinde tebliğ edildiği, borçlunun icra mahkemesine başvurusunda; takipten 10.09.2014 tarihinde haberdar olduğunu, 12.09.2014 tarihinde icra müdürlüğüne gecikmiş itirazını yaptığını, Bodrum PTT çalışanı ve mahalle muhtarının ihmali nedeniyle tebligattan haberdar olamadığı iddiasıyla gecikmiş itirazının kabulü ile takibin durdurulmasını talep ettiği, mahkemece, borçlu adına çıkarılan ödeme emri tebliğinin usulsüz olduğu gerekçesi ile tebliğ tarihinin 10.09.2014 olarak belirlenmesine karar verildiği anlaşılmıştır.
Takip dosyasının incelenmesinde; borçluya, ödeme emrinin 24.07.2014 tarihinde tebliğ edildiği, borçlunun 12.09.2014 tarihinde icra müdürlüğüne verdiği dilekçe ile borca itiraz ettiği, 22.09.2014 tarihinde ise icra mahkemesine yaptığı başvuruda mazeretini beyan ederek gecikmiş itirazda bulunduğu görülmüştür.
Borçlunun dilekçesinde; gecikmiş itirazdan söz etmesi, HMK'nun 33. maddesi gereğince, hukuki tavsifin hakime ait olması nedeniyle sonuca etkili olmayıp, başvuru bu haliyle 7201 sayılı Kanunun 32. maddesine dayalı tebligat usulsüzlüğü şikayetidir (HGK. 5.6.1991-1991/12-258 E-344 K.).
Ödeme emri tebliğ işleminin usulsüzlüğü iddiası, İİK'nun 16.maddesi kapsamında şikayet olup, aynı maddenin 1. fıkrası uyarınca öğrenme tarihinden itibaren yedi günlük sürede icra mahkemesine yapılmalıdır.
Somut olayda, borçlu, takipten 10.09.2014 tarihinde haberdar olduğunu beyan etmiş olup, bu tarihte tebliğ işlemine muttali olduğunun kabulü gerekeceğinden, 22.09.2014 tarihinde icra mahkemesine yaptığı şikayet, İİK'nun 16/1. maddesinde öngörülen yasal yedi günlük süreden sonradır.
Öte yandan, bir an için, başvurunun gecikmiş itiraz olarak kabul edilmesi halinde ise, İİK'nun 65. maddesinin uygulanması gerekip, bu maddenin 2. fıkrası uyarınca borçlunun engelin ortadan kalkmasından itibaren üç gün içerisinde icra mahkemesine başvurması zorunlu olup, icra müdürlüğüne yapılan gecikmiş itiraz sonuç doğurmaz. Borçlu tarafından 12.09.2014 tarihinde icra müdürlüğüne verilen dilekçe ile itiraz edildiğine göre, bu tarihte engelin kalktığının kabulü gerekir. Buna göre 22.09.2014 tarihinde icra mahkemesine yapılan başvuru da, İİK'nun 65/2. maddesinde öngörülen yasal üç günlük süreden sonradır.
O halde, mahkemece istemin süre aşımı nedeniyle reddi gerekirken, işin esasının incelenerek yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.
Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2016/15204 Esas ve 2017/7052 Karar
Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:
Alacaklı tarafından genel haciz yolu ile başlatılan ilâmsız takipte, borçlunun, ödeme emrinin usulsüz tebliğ edildiğine ve kefalet akdinin geçersiz olduğuna ilişkin şikayetleri ile birlikte borca ve fer'ilerine itirazlarını ileri sürerek icra mahkemesine başvurduğu, mahkemenin 26/11/2014 tarih ve 2014/269 Esas 2014/374 Karar sayılı ilk kararı ile; davacının davasının süre yönünden reddine karar verildiği, iş bu kararın borçlu tarafından temyiz edilmesi ve Dairemizin 12/05/2015 tarih ve 2015/3185 Esas 2015/13456 Karar sayılı ilâmı ile bozulması üzerine, mahkemece bozma ilâmına uyularak bu kez, davacının davasının kabulüne, takip dosyasındaki tebligatı öğrenme tarihinin dava tarihi olduğunun tespitine, takibin davacı ile sınırlı olmak üzere iptaline karar verildiği görülmektedir.
Borçlunun, ödeme emri tebliğ işleminin usulsüzlüğüne yönelik şikayetinin, İİK'nun 16/1. maddesi gereğince, bu işlemin öğrenildiği tarihten itibaren (7) gün içerisinde icra mahkemesine yapılması zorunludur. Şikayete konu takipte, borçlunun, icra müdürlüğüne itiraz tarihi olan 11.08.2014 tarihinde takipten haberdar olduğu, ancak İİK'nun 16/1. maddesinde belirtilen yasal (7) günlük süreyi geçirdikten sonra 21.08.2014 tarihinde icra mahkemesine başvurduğu anlaşılmış olup, bu durumda, mahkemece, usulsüz tebligat şikayetinin süre aşımından reddine karar verilmesi gerekirken, bu konudaki şikayetin esasının incelenmesi doğru olmayıp, Dairemizin anılan konudaki bozma ilamı, maddi hataya dayalı olup usuli kazanılmış hak teşkil etmeyeceğinden, mahkeme kararının belirtilen nedenle bozulması gerekmiştir.
Öte yandan, borçlunun, 6098 sayılı TBK'nun 584/1. maddesi uyarınca, kefalet konusunda, kefilin eşinin rızasının bulunmasının geçerlilik şartı olduğu, ancak anılan kefilin eşinin, kefalet akdine muvafakatinin bulunmaması nedeniyle kefilliğin iptali talebine ilişkin şikayeti ile ödeme emrine, takibe, borca, fer'ilerine ve faize gecikmiş itirazları incelenmeksizin, bir başka anlatımla anılan konularda bir değerlendirme yapılmaksızın ve nedeni de belirtilmeksizin takibin davacı ile sınırlı olmak üzere iptaline hükmedilmesi de isabetsizdir.
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2021/7460 Esas ve 2021/11368 Karar
Davacı; şifahi olarak anlaştığı davalının, sahibi olduğu işyerinde aylık 1.500 TL bedelle 27/09/2011 tarihinden itibaren kiracı olarak oturduğunu, davalının noter marifetiyle gönderilen ihtarnameye rağmen kira bedellerini ödemediğini, kira alacağının tahsili için başlatılan icra takibine de haksız itiraz ettiğini ileri sürerek; takibe vaki itirazın iptali ile icra takibinin devamını, davalının en az %20 icra inkâr tazminatına mahkûm edilmesini talep etmiştir.
Davalı; yetkili icra dairesi ... İcra Daireleri iken takibin yetkisiz yerde açıldığını, öncelikle bu nedenle davanın yetkisizlikten reddinin gerektiğini, esasa yönelik olarak da; dava konusu kiralananı eski malikten kiraladığını, yeni malikle sözleşme yapılmadığı için önceki sözleşmenin geçerliliğini koruduğunu, davacının kiralanan taşınmazı iktisap ettikten uzun süre sonra ihtarname gönderdiğini ayrıca ilişikte tapu kaydının da bulunmaması nedeniyle yeni malik olup olmadığı hususunda düşülen şüphe nedeniyle kira ödemesi yapılmadığını, kendisinin kötü niyetli olmadığını aksine davacının arada şifahi bir anlaşma olduğu iddiasıyla hakkından fazlasını istemekle kötü niyetli olduğunu, davacı ile arasında herhangi bir kira sözleşmesi olmadığını, davacının iddiasını ancak yazılı belge ile ispat etmesi gerektiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, icra takibinde yetkili icra daireleri alacağın nev'i itibariyle ... İcra Dairesi olup bu durumda geçerli bir icra takibi olmadığı gerekçesiyle davanın reddine dair verilen karar, davacı tarafın temyizi üzerine Yargıtay (kapatılan) 6. Hukuk Dairesinin 11/05/2015 tarihli ve 2014/8208 E. 2015/4701 K. sayılı kararıyla; davanın yetkili icra dairesinde açıldığından bahisle işin esasının incelenmesi gerektiği gerekçesiyle bozulmuştur.
Mahkemece, bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda; davanın kabulüne, takibin devamına, alacağın %20’si oranındaki icra inkar tazminatının davalıdan tahsili ile karar verilmiş; hüküm, davalı tarafça temyiz edilmiştir.
İspatın konusunu tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek çekişmeli vakıalar oluşturur. HMK’nın ispat yükünü düzenleyen 190. maddesine göre ispat yükü; kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Kanunun belirli delillerle ispatını emrettiği hususlar, başka delillerle ispat edilemez.
Kural olarak, kira ilişkisinin varlığını ve aylık kira bedelinin ne kadar olduğunu ispat külfeti kiralayana, kabul edilen kira bedelinin ödendiğinin ispat külfeti ise kiracıya düşer. Kiralayanın talep ettiği yıllık kira bedeli HMK'nın 200. maddesi uyarınca belirlenecek senetle ispat sınırının üzerinde ise, kira bedelini kesin delille ispatlamak zorundadır. Kesin delille kanıtlanmadığı takdirde ise kiracının kabulünde olan kira bedeli esas alınmalıdır. Yine kiracıda kira bedelinin senetle ispat sınırının üzerinde olması durumunda kira borcunun ödendiğini kesin delille ispat etmelidir.
Somut uyuşmazlıkta; davacı, kiralayan aylık kira bedelinin 1.500 TL olduğunu iddia etmekte olup yıllık kira bedeli HMK’nın 200. maddesinde öngörülen senetle ispat sınırının üzerindedir. Davalı kiracı, önceki malik ile aralarında yazılı kira sözleşmesi bulunduğunu beyanla kira ilişkisini kabul etmiş ve ilgili sözleşmenin halen geçerli olduğundan bahisle aylık kira bedelinin 250 TL olduğunu savunmuştur. Her ne kadar kira sözleşmesinin varlığı sabit ise de, davacı kiralayan tarafından takibe konu edilen ve iddia edilen kira bedeli, davalı kiracı tarafından kabul edilmediğinden, davacı kiralayan tarafından kira bedelinin de kesin delille ispat edilmesi gerekmektedir.
Hal böyle olunca mahkemece; davacı tarafça sunulan delil listesinde kesin delillerden olan yemin deliline dayanıldığından, davacıya yemin delili ile iddiasını ispata imkan verilmesi bu bağlamda davacıya iddiasını ispat için davalı tarafa yemin teklif etme hakkının olduğunun hatırlatılması davacının teklif ettiği yeminden davalı tarafından kaçınılması halinde ispat edilen kira bedeline itibar edilmek suretiyle, aksi takdirde ise davalı tarafça kabul edilen miktar esas alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile aylık kira bedelinin 2.000 TL olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.