YAYINLANMA : 13.07.2022 - 14:27 / GÜNCELLEME : 27.12.2022 - 12:17
İSTİHKAK İDDİASINDA MALVARLIĞININ DEVRİ VEYA İŞLETMENİN DEVRALINMASI
I.GENEL OLARAK
İcra ve iflas kanununda istihkak iddiasının sınırlı şekilde ileri sürülebileceği düzenlenmiştir. Borçlu elinde bulunan bir malı başkasının mülkü veya rehni olarak gösterdiği yahut üçüncü bir şahıs tarafından o mal üzerinden mülkiyet veya rehin hakkı iddia edilmesi; hacze konu mahcuzun üçüncü şahsın elinde olması (mülkiyet karinesi, bir taşınır malı elinde bulunduran kimse onun maliki sayılır. Borçlu ile üçüncü şahısların taşınır malı birlikte ellerinde bulundurmaları halinde dahi mal borçlu elinde addolunur.); haczedilen şeyin borçlunun elinde olmayıp da üçüncü bir şahıs nezdinde bulunması halini kanun ayrıntılı olarak düzenlemiştir.
O halde haczedilen bir mahcuz üzerinde borçlu tarafından, borçlu ile birlikte malı elinde bulunduran üçüncü şahıs tarafından yahut haczedilen şeyin borçlunun elinde olmaması halinde mülkiyet veya diğer bir ayni hak iddia eden kişi tarafından istihkak iddiasında bulunulabilir.
İstihkak iddiasını ileri sürme hakkı borçluya ve istihkak iddia eden üçüncü kişiye tanınmıştır. Bunlar dışındaki kişilerin, üçüncü şahıs lehine istihkak iddiasını ileri sürme hakkı yoktur. Bununla beraber takip dışı dördüncü kişi üzerinden üçüncü kişi ile aralarında organik bağ olduğu iddiası ile borçlu hakkında istihkak iddiası görülmesi doğru değildir.
Geçerli bir istihkak iddiasında bulunabilmek için kanunun kabul ettiği borçlu ya da üçüncü kişinin bizzat kendisi yahut tüzel kişilik olunması halinde tüzel kişinin yetkilisi tarafından istihkak iddiasında bulunulmaması halinde geçerli bir istihkak iddiasından söz etmek mümkün olmayacaktır.
Pratik uygulamada istihkak iddiası görece daha çok malvarlığının devri veya işletmenin devredilmesinde kendini göstermektedir.
T.B.K 202 madde düzenlemesiyle; bir malvarlığını veya bir işletmeyi aktif ve pasifleri ile birlikte devralan, bunu alacaklılara bildirdiği veya ticari işletmeler için Ticaret Sicili Gazetesinde, diğerleri için Türkiye genelinde dağıtımı yapılan gazetelerden birinde yayımlanacak ilanla duyurduğu tarihten başlayarak, onlara karşı malvarlığındaki veya işletmedeki borçlardan sorumlu olur.
Bununla birlikte, iki yıl süreyle önceki borçlu da devralanla birlikte müteselsil borçlu olarak sorumlu kalır. Bu süre, muaccel borçlar için, bildirme veya duyuru tarihinden; daha sonra muaccel olacak borçlar için ise, muacceliyet tarihinden işlemeye başlar.
Borçların bu yoldan üstlenilmesinin sonuçları, dış üstlenme sözleşmesinden doğan sonuçlarla özdeştir.
Bildirme veya ilanla duyurma yükümlülüğü devralan tarafından yerine getirilmedikçe, ikinci fıkrada öngörülen iki yıllık süre işlemeye başlamaz.
Türk borçlar kanunu 202. maddenin birinci fıkrası şarta bağlanarak devir alanın sorumluluğunun ilanla duyurulan tarihten itibaren başlayacağını açıkça düzenlemiştir.
Bununla birlikte ticari işletmeler için usulünce ticaret sicil gazetesinde yapılan ilandan bahsedilmişken açıkça esnaf işletmeleri için bir düzenleme yoktur ancak doktrinde, pratik uygulama ve güncel yargı kararlarında da esnaf işletmelerinin aynı şartlarda sorumlu olduğunu ortaya koyan yargı kararları mevcuttur.
Devir tarihi itibariyle henüz doğmamış alacaklar yönünden ise borcun doğum tarihinden itibaren iki yıl sürenin işlemeye başlayacağı açıkça hüküm altına alınmıştır. Bildirme veya ilanla duyurma yükümlülüğü devralan tarafından yerine getirilmedikçe, ikinci fıkrada öngörülen iki yıllık süre işlemeye başlamaz.
İcra ve İflas Kanunu 44. Maddesinde; ticareti terk eden bir tacir 15 gün içinde keyfiyeti kayıtlı bulunduğu ticaret siciline bildirmeye ve bütün aktif ve pasifi ile alacaklılarının isim ve adreslerini gösteren bir mal beyanında bulunmaya mecburdur. Keyfiyet ticaret sicili memurluğunca ticaret sicili ilanlarının yayınlandığı gazete’de ve alacaklıların bulunduğu yerlerde de mutat ve münasip vasıtalarla ilan olunur. İlan masraflarını ödemeyen tacir beyanda bulunmamış sayılır.
Bu ilan tarihinden itibaren bir sene içinde, ticareti terk eden tacir hakkında iflas yolu ile takip yapılabilir.
Ticareti terk eden tacir, mal beyanının tevdii tarihinden itibaren iki ay müddetle haczi kabil malları üzerinde tasarruf edemez.
Üçüncü şahısların zilyedlik ve tapu sicili hükümlerine dayanarak iyi niyetle elde ettiği haklar saklıdır. Ancak karı ve koca ile usul ve füru, neseben veya sıhren ikinci dereceye kadar (Bu derece dahil) hısımlar, evlat edinenle evlatlık arasındaki iktisaplarda iyi niyet iddiasında bulunulamaz.
(Değişik beşinci fıkra: 17/7/2003-4949/11 md.) Mal beyanını alan merci, keyfiyeti tapu veya gemi sicil daireleri ile Türk Patent Enstitüsüne bildirir. Bu bildiri üzerine sicile, temlik hakkının iki ay süre ile tahdit edilmiş bulunduğu şerhi verilir. Keyfiyet ayrıca Türkiye Bankalar Birliğine de bildirilir.
Bozulmaya maruz veya muhafazası külfetli olan veya tayin edilen kanuni müddet içinde değerinin düşmesi kuvvetle muhtemel bulunan mallar hakkında, tacirin talebi üzerine, mahkemece icra memuru marifetiyle ve bu kanun hükümleri dairesinde bu malların satılmasına ve bedelinin 9 uncu maddede yazılı bir bankaya depo edilmesine karar verilebilir.
İcra ve İflas kanununda ticareti terk eden tacir için 15 gün içinde kayıtlı bulunduğu ticaret sicil memurluğuna bütün borç ve alacaklarını bildirmesi gerektiğini düzenleme altına almıştır. İlan masraflarının tacir tarafından karşılanmaması halinde ise beyanda bulunmamış sayılacağı dolayısıyla sorumluluktan kurtulamayacağını düzenlemiştir.
İstihkak davalarında mülkiyet karinesinin düzenleme altına alındığı İ.İ.K 97/a maddesine göre;
Bir taşınır malı elinde bulunduran kimse onun maliki sayılır. Borçlu ile üçüncü şahısların taşınır malı birlikte ellerinde bulundurmaları halinde dahi mal borçlu elinde addolunur. (Ek üçüncü ve dördüncü cümle:24/11/2021-7343/8 md.) Bu hâlde üçüncü şahıs yedieminliği kabul ettiği takdirde bu mal muhafaza altına alınmaz. Ancak 97 nci maddenin birinci fıkrası uyarınca takibin devamına karar verilmesi hâlinde mal muhafaza altına alınabilir. Birlikte oturulan yerlerdeki mallardan mahiyetleri itibariyle kadın, erkek ve çocuklara aidiyetleri açıkça anlaşılanlar veya örf ve âdet, sanat, meslek veya meşgale icabı olanlar bunların farz olunur. Bu karinenin aksini ispat külfeti iddia eden kişiye düşer.
İstihkak davacısı malı ne suretle iktisap ettiğini ve borçlunun elinde bulunmasını gerektiren hukuki ve fiili sebep ve hadiseleri göstermek ve bunları ispat etmekle mükelleftir.
Türk Ticaret Kanunu 11/3 madde düzenlemesine göre, Ticari işletme, içerdiği malvarlığı unsurlarının devri için zorunlu tasarruf işlemlerinin ayrı ayrı yapılmasına gerek olmaksızın bir bütün hâlinde devredilebilir ve diğer hukuki işlemlere konu olabilir. Aksi öngörülmemişse, devir sözleşmesinin duran malvarlığını, işletme değerini, kiracılık hakkını, ticaret unvanı ile diğer fikrî mülkiyet haklarını ve sürekli olarak işletmeye özgülenen malvarlığı unsurlarını içerdiği kabul olunur. Bu devir sözleşmesiyle ticari işletmeyi bir bütün hâlinde konu alan diğer sözleşmeler yazılı olarak yapılır, ticaret siciline tescil ve ilan edilir.
Fıkra gerekçesinde ise aksi öngörülmedikçe ibaresi yasanın 49. maddesi ile çelişmemektedir. Anılan madde ticaret unvanının işletmeden ayrı olarak başkasına devredilemeyeceğini öngörmektedir. Ancak bu hüküm işletmesini devreden kişiye ticaret unvanını devre zorlayacak şekilde yorumlanamaz İşletme sahibi arzu ederse unvanını devir dışında tutabilir, hatta devir sözleşmesi olanak tanıyorsa veya rekabet yasağı hükmü yoksa kuracağı yeni bir işletmede de kullanabilir.
O halde anılan yasal düzenleme ve kanun gerekçesinden de açıkça anlaşıldığı üzere asıl olan ticari işletmenin bir ve bütün olarak devredilmesidir. Ancak bazı devir sözleşmelerinde yazılması halinde birtakım varlıklar ve haklar bu devrin dışında tutulabilir. Fakat işletmenin önemli varlığını oluşturan ve işletme için önem arz eden malzemelere ilişkin mal satışı ticari işletmenin devri niteliğinde sayılabilir.
Hemen burada belirtilmesi gerekir ki T.M.K ‘nun 2. Maddesi gereğince herkes hukuki ilişkileri kapsamında dürüst davranmak zorundadır.
Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır.
Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.
Kısaca birbirinden bağımsız kanun hükümlerinin hep birlikte değerlendirilmesi halinde gerekli bildirimlerin (alacaklılara) yapılmaması halinde ilgililer hakkında sorumluluk arz olunabileceği belirtilmiştir.
Malvarlığının yahut işletmenin devri nedeniyle istihkak iddiasının değerlendirilebilmesi kapsamında;
- Yargılamada yapılacak inceleme ve araştırma ile alınan bilirkişi raporunun hüküm kurmaya yeterli olması,
- Üçüncü kişi şirket ile borçlu şirketin defter ve kayıtları üzerinde inceleme yapılması ve ticari defterlerin usulüne uygun bir şekilde tutulup tutulmadığının tespit edilmesi,
- Üçüncü kişiye ait olduğu iddia edilen mahcuzlara ilişkin olarak faturaların tespit edilmesi ve bu malların nasıl iktisap edildiğinin tespit edilmesi; hacizli mallara ilişkin ödemenin çek, senet, havale, eft ile nasıl gerçekleştiğinin tespit edilmesi ve bu ödemenin ticari defter kayıtlarında yer alıp almadığının saptanması,
- Devredilen işletmede haciz yapılabilmesi (takibin devamı yönünden), devrin muvazaalı olduğunun iddia ve ispat edilmesine bağlıdır.
- Borçlu ile üçüncü kişi şirket ortakları arasında organik bağ olup olmadığı,
- Borçlu şirkette çalışan bir kısım işçinin üçüncü kişi şirkette çalışmaya devam etmesinin tek başına muvazaalı işlemler yapıldığına karine teşkil etmeyeceği,
- Borçlu şirket ortak ve yöneticileri ile üçüncü şahıs şirket yöneticilerinin aynı olması,
- Borçlu şirket ile üçüncü şahıs şirketin aynı adreste (bir ve beraber) yönetilmesi,
- Borçlu şirket ile üçüncü şahıs şirketin aynı iş kolunda faaliyet göstermesi,
- Borçlu şirket adresine ödeme emri tebliğ edildiği tarihte üçüncü şahıs şirketin aynı anda adreste bulunması,
- Haciz mahallinde borçlu ile üçüncü şahıs şirketlerin benzer unvanlarda kurulmuş olması,
- Üçüncü şahıs adresinde yapılan haciz kapsamında borçlu unvanının kullanılması ve demirbaşların üzerinde borçlunun adının yazması,
- Muvazaanın ispatı açısından borçlunun haciz adresinde faaliyetine devam ettiğine dair dosyaya yansıyan net bir bilgi ve belge bulunması,
- Dosya kapsamında yer alan vergi ve ticaret sicil kayıtlarının mahalde karışıklığa sebebiyet verecek şekilde birlikte tespit edilmesi.
Yukarıda yer alan maddelerdeki eylemlerin istihkak iddiasında değerlendirilebilmesi için bunlardan birbirlerine uyumlu olanlardan birkaç tanesinin olay örgüsü içerisinde yer alması gerekmektedir. Aksi halde yukarıda sayılı fiillerden herhangi bir tanesinin dikkate alınarak devrin alacaklıdan mal kaçırmak maksadıyla yapıldığını ileri sürmek yetersiz olacaktır.
II.GÜNCEL YARGI KARARLARI
Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2020/4815 Esas ve 2021/324 Karar
Davacı alacaklı vekili, borçlu aleyhine yapılan takipte haczedilen menkullerin borçlu şirkete ait olduğunu, borçlu şirket ile üçüncü kişi şirket ortakları arasında yakın akrabalık bağı bulunduğunu, davalıların mal kaçırmak amacıyla muvazaalı işlemler yaptığını açıklayarak, davalı üçüncü kişinin istihkak iddiasının kaldırılmasına ve tazminata karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı üçüncü kişi vekili, haciz adresi ile tebligat adresinin farklı olduğunu, haciz esnasında borçluya ait evrak bulunmadığını, müvekkilinin haciz adresinde 2005 yılından bu yana hurdacılık işi yaptığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, tüm dosya kapsamına göre; haciz işleminin, borçluya ödeme emrinin tebliğ edildiği ve borçlu şirketin ticaret sicil kayıtlarındaki adresinde yapılmadığı, ispat yükünün takip alacaklısında olduğu, davacının resmi belge ya da mahcuzların borçlu şirkete ait olduğuna dair esaslı delil ibraz edemediği, davalı ...'ın borcun doğumundan ve takip tarihinden yaklaşık 4 yıl önce borçlu şirketteki hisselerini devrettiği, sırf şirket sahiplerinin yakın akraba olmalarının iki şirket arasında organik bağ olduğu şeklinde yorumlanamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı alacaklı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dairemizin 02.04.2015 tarihli ve 2014/19411 Esas, 2015/7577 Karar sayılı ilamı ile davaya konu haciz sırasında istihkak iddiasında bulunan üçüncü kişi ..., Ankara 10.İcra Müdürlüğünün 2013/3984 sayılı takip dosyasında ve “Hurdacılar Sitesi Girişi No:1 Yenimahalle /Ankara” (Eldeki dosyada, takip ve ödeme emri tebligat adresidir.) adresinde yapılan 14.3.2013 günlü hacizde de istihkak iddiasında bulunmuştur. Bu durumda, anılan takip dosyasına konu istihkak iddiası ile ilgili istihkak davası açılıp açılmadığı araştırılarak, açılmış ise eldeki istihkak davasının sonucuna etki edecek mahiyette olup olmadığı ve akibetinin ne olduğu üzerinde durulması gerektiği ve ayrıca hacze konu mahcuzların davalı üçüncü kişinin ticari defterlerinde kayıtlı olmadığı bilirkişi raporu ile saptandığına göre, tüm bu hususlar dikkate alınarak oluşacak sonuca göre karar verilmesi için hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemece, bozma üzerine yapılan yargılamada, borçlu ... Metal Sanayi İnşaat Tic. Ltd. Şti'nin ortaklarının ...... olduğu, istihkak iddiasında bulunan ...'ın ise borçlu şirketin kurucularından olup şirket ortaklarının kardeşi olduğu; Ankara 10. İcra Müdürlüğünün 2013/3984 sayılı dosyasında 14.03.2013 tarihinde ".... Ankara" adresinde yapılan haciz sırasında da ...'ın istihkak iddasında bulunduğu; bilirkişi raporunda hacze konu menkullerin davalı üçüncü kişinin ticari defterlerinde kayıtlı olmadığının belirtildiği, faturaların ... ... Şti adına, bir kısmının Yüksel Metal - ... adına kesildiği, bazı faturalarda "...." adresinin, bazılarında ise "...." adresinin yazılı olduğu, buna göre her iki adresin davalılar tarafından ortak kullanıldığı anlaşılmış olup tüm dosya kapsamına göre borçlu şirket ve istihkak iddiasında bulunan ... arasında organik bağın bulunduğu, davalıların alacaklılardan mal kaçırmak amacıyla muvazaalı işlem yaptıkları kanatine ulaşıldığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş, kararın davalı üçüncü kişi tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairemizin 06.10.2020 tarihli ve 2020/1800 Esas, 2020/5870 Karar sayılı ilamı ile onanmasına karar verilmiştir. Davalı üçüncü kişi vekili ve davacı alacaklı vekili tarafından bu kez karar düzeltme yoluna başvurulmuştur.
Dava, alacaklının İİK'nin 99. vd. maddelerine dayalı istihkak iddiasının reddi talebine ilişkindir.
1.Düzeltilmesi istenen Yargıtay ilamıyla bunda atıf yapılan mahkeme kararında yazılı gerekçeler ve dosyada mevcut belgeler karşısında karar düzeltme isteği yerinde görülmediği gibi HUMK'un 440. maddesinde yazılı dört halden hiç birine de uymadığından davalı üçüncü kişi vekilinin talebinin reddine karar vermek gerekmiştir.
2.Davacı alacaklı vekilinin karar düzeltme taleplerinin incelenmesinde; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 326/2. maddesi uyarınca; kural olarak yargılama giderleri, davadaki haklılık oranına göre haksız çıkan tarafa yüklenir. HMK’nin 323. maddesinde yargılama giderlerinin kapsamı belirtilmiş, vekille takip edilen davalarda kanun gereğince takdir olunacak vekâlet ücreti de yargılama giderleri arasında sayılmıştır. Somut olayda davacı alacaklının davası kabul edildiğine göre yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı üçüncü kişiden alınmasına yönelik hüküm kurulması gerekirken Hazineye gelir kaydedilmesine karar verilmiş olması doğru olmadığından davacı alacaklı vekilinin karar düzeltme talebinin kabulüne karar verilmesi gerekmiştir.
Ne var ki; bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden HMK'nin 370. maddesi uyarınca hükmün düzeltilerek onanması gerekmiştir.
SONUÇ: Davalı üçüncü kişi vekilinin (1) nolu bentte yazılı nedenlerle İİK'nin 366. ve HUMK'un 442. maddeleri uyarınca karar düzeltme taleplerinin reddine; davacı alacaklı vekilinin (2) nolu bentte yazılı sebeplerle karar düzeltme talebinin kabulü ile 06.10.2020 tarihli ve 2020/1800 Esas, 2020/5870 Karar sayılı onama ilamının kaldırılmasına, hüküm fıkrasının 3. ve 4. bendindeki "hazineye gelir kaydına" ibaresinin çıkartılarak yerine "davacıya verilmesine" kelimelerinin yazılması suretiyle düzeltilmesine, hükmün düzeltilmiş bu şekli ile ONANMASINA, takdiren 490,00 TL para cezasının karar düzeltme isteyen davalı üçüncü kişiden alınmasına, 123,60 TL red harcının peşin harçtan mahsubu ile artan 44,10 TL’nin karar düzeltme isteyen davalı üçüncü kişiye iadesine, peşin harcın istek halinde karar düzeltme isteyen davacı alacaklıya iadesine 21.01.2021 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2020/1587 Esas ve 2020/4181 Karar
Davacı üçüncü kişi vekili, hacze konu menkullerin borçludan satın alındığını, faturaların ve ödeme makbuzlarının bulunduğunu, borçlu şirket ile müvekkili arasında organik bağ olmadığını belirterek, istihkak davasının kabulü ile haczin kaldırılmasına karar verilmesini istemiştir.
Davalı alacaklı vekili, borçlunun mal kaçırmak amacıyla menkullerini devrettiğini, davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece yapılan ilk yargılama sonucunda, davanın reddine ilişkin verilen karar, davacı üçüncü kişi vekili tarafından temyiz edilmiş, Dairemizin 18.09.2015 tarihli ve 2015/13580 Esas, 2015/16602 Karar sayılı kararı ile hükmün onanmasına karar verilmiş, onama kararına karşı davacı üçüncü kişi vekili tarafından karar düzeltme talebinde bulunulması üzerine, Dairemizin 21.09.2017 tarihli ve 2015/20870 Esas, 2017/11335 Karar sayılı kararı ile karar düzeltme isteminin kabulü ile yapılan inceleme ve araştırmanın hüküm kurmaya yeterli olmadığı,delil olarak ileri sürülen faturaların dip koçanları ile davacı üçüncü kişi ve borçlunun tutması zorunlu ticari defterlerinin getirtilerek bilirkişi raporu alınması, taraflar arasında devam eden ceza dava dosyalarının bulundukları yerden getirtilmek sureti ile dava dosyalarında geçen beyanların dosyada bulunan diğer delillerle birlikte değerlendirilerek karar verilmesi gerektiğinden bahisle karar bozulmuştur. Mahkemece bozmaya uyularak, borçlunun borcun doğumundan sonra haciz adresini terkettiği, davacı ile borçlunun aynı faaliyet konusunda çalıştıkları, aynı telefon numarasını kullandıkları, haciz sırasında mağaza müdürü olduğunu söyleyen Seyit Kılınç’'ın hem borçlu hem üçüncü kişi yanında çalışmış olması dolayısıyla muvaazalı olarak alacaklılardan mal kaçırmak amacıyla devir yapıldığı, Kayseri 1. Ağır Ceza Mahkemesinin bahse konu dosyası da incelendiğinde davacı ile davalı borçlu arasında belirtildiği şekilde muvazaalı işlemlerinin olduğunun görüldüğü, ticari defterlerde üçüncü kişinin borçluya yaptığı ödemelerin kayıtlı olmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş, karar davacı üçüncü kişi vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, üçüncü kişinin İİK'nin 96. vd. maddelerine dayalı istihkak iddiasına ilişkindir.
Davacı üçüncü kişi, hacze konu menkulleri borçludan satın aldığını, haciz sırasında hazır bulunan çalışan ise haczin yapıldığı marketi borçludan devraldıklarını beyan etmiş, davalı alacaklı da mal kaçırmak amacıyla devir yapıldığını iddia etmiştir.
Devredilen işletmede haciz yapılabilmesi, devrin muvaazalı olduğunun iddia ve ispat edilmesine bağlıdır. Muvazaa iddiasının bulunmaması halinde alacaklının, tasarrufun iptali davası açarak alacağına kavuşma imkanı bulunduğu gibi, TBK ve TTK hükümlerine göre açılacak davalarda da devri yargılama konusu yapabilir.
Ayrıca, İİK'nin 44.maddesinde yer alan yükümlülüklerin yerine getirilmemesi işletmenin devrini sakatlamaz. Anılan hükmün yalnız cezai yaptırımı vardır. (İİK mad.337/a) Aktiflerin devredenin malvarlığından çıkmamış kabul edilmesini, yani haczedilmesini sağlayacak tek yol, muvazaanın iddia ve ispat edilmesidir.
Bu bilgilere göre, temyize konu olayda davacı üçüncü kişi ile borçlu arasında danışıklı işlem olduğu, davalı alacaklı tarafından iddia edilmesine rağmen, muvazaa iddiasını ispat edebilmek amacıyla dayandığı deliller ispat için yeterli görülmemiştir. Şöyle ki, haciz üçüncü kişinin Ticaret Sicilde kayıtlı iş yeri adresinde yapıldığı, haciz sırasında borçlu ortak veya yetkilisi hazır olmadığı gibi borçluya ait herhangi bir belge bulunmadığı, ayrıca borçlu ile üçüncü kişi şirketler arasında organik bağ bulunmadığı, bu hali ile borçlunun devirden sonra haciz mahallinde faaliyete devam ettiğine, danışıklı işlemler yapıldığına dair dosyaya yansıyan herhangi bir delil olmadığı anlaşılmıştır. Kaldı ki, dosya kapsamına alınan Kayseri 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 2016/ 11 Esas, 2016/ 274 Karar sayılı dosyasın da tanık ...’ın beyanına göre; haciz yapılan market dışında üçüncü kişi şirkete ait başka bir marketin de dava dışı başka bir şahsa devredildiği, bu hali ile borçlu şirketin mal kaçırma amaçlı bütün mallarını üçüncü kişiye devretmesi de söz konusu olmamıştır. Bunların yanında, Kayseri 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 2016/11 Esas, 2016/ 274 Karar sayılı dosyası ile özellikle tanık ve sanık beyanları incelendiğinde, üçüncü kişi şirket yetkilisi ile borçlu şirket ortağı Mahmut arasında devir işlemi yapıldığı, devir bedelinin bir kısmının ödendiği, geri kalan için çek verildiği, ancak devre konu iş yerlerinde borçlunun borcundan dolayı haciz işlemi için gelindiği, devre konu marketlerin iş yapmadığı, tarafların en son bankada kredi ödemesi nedeni ile bir araya geldiği, akabinde üçüncü kişi şirket yetkilisinin arabası ile borçlu şirket yetkilisinin arabasını sıkıştırmak sureti ile kaza yapmasına neden olduğu ve kazayı gördükten sonra yoluna devam ettiği, kaza sonucunda borçlu şirket ortağının öldüğü anlaşılmış olup sanık sıfatı ile yargılanan üçüncü kişi şirket yetkilisinin müebbet hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, kararın da kesinleştiği görülmüştür. Kayseri 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 2016/11 Esas, 2016/274 Karar sayılı kararının gerekçesinde, olay tarihinden öncesine dayalı alacak meselesi nedeniyle husumet bulunduğu kabul edilmiş olup, anılan yargılama sırasında beyanda bulunan borçlu şirket yetkilisinin kardeşi Harun Uzkara görgüye dayalı ifadesinde; “...2013 yılı Mayıs ayı başlarında evimize giderken Zümrüt Mahallesinde bulunan ağabeyimin devrettiği yeni ismi Köşk AVM olan iş yerinin önünde ...ile karşılaştık. Aracımızla marketin önünde durduk ...yanımıza gelerek" anamı ağlattın, marketler iş yapmıyor, üstüne üstlük icra da geldi, sen beni yaktın, ben de seni yakacağım" diyerek benim yanımda ağabeyim Mahmut'u tehdit etti, ağabeyim ... da "sen istedin ben de sattım her şeyin fişi faturası var şaibeli satış değil, sıkıntı yok avukat var mahkeme var haciz geldiyse gelsin dava açarlarsa da bir şey tutturamazlar ben borcumu ödemek için marketleri sattım “diye cevap verdi....” şeklinde beyanda bulunmuştur. Buna göre, borçlu şirket ortağı ile üçüncü kişi şirket yetkilisi arasında husumet söz konusu iken aralarında muvazaalı işlem olduğunun kabulü hatalı olmuştur.
O halde, Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular göz önüne alınarak, davanın kabulü yerine oluşa ve dosya içeriğine uygun düşmeyen gerekçe ile reddine yönelik hüküm kurulması doğru olmamıştır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı üçüncü kişi vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün İİK'nin 366 ve HUMK'un 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, taraflarca İİK'nin 366/3. maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 10 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 30.06.2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2019/2848 Esas ve 2020/1863 Karar
Davacı alacaklı vekili, borçlu hakkında yapılan icra takibinde borçluya ait bir adet lastik kaplama kazanının haczedildiğini, üçüncü kişinin istihkak iddiasında bulunduğunu, borçlu ile üçüncü kişinin amca çocukları olduklarını, üçüncü kişinin mahcuza ait fatura ibraz edemediğini iddia ederek, davanın kabulü ile haczedilen menkulün borçluya ait olduğunun tesbitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı üçüncü kişi vekili, hacze konu menkullerin borçlu şirket ile hiçbir ilgisinin olmadığını, mahcuzlar ile işyeri için gerekli olan diğer bazı menkul malların dava dışı ...... Şirketinden satın alındığını, satışa ilişkin faturaların ve ödemeye dair bonolar ile ödeme makbuzlarının olduğunu belirterek, davanın reddini talep etmiştir.
Mahkemece yapılan ilk yargılama neticesinde, borçlunun alacaklılardan mal kaçırmak amacıyla amcaoğlu ...'ın kurduğu ... …Ltd. Şti'ye mallarını devrettiği, devir tarihinden sonra üçüncü kişinin beyanname vermesinin mülkiyetin kendisine ait olduğunu göstermeyeceği gerekçesiyle davanın kabulü ile üçüncü kişinin istihkak iddiasının kaldırılmasına karar verilmiş, kararı davalı üçüncü kişi vekili temyiz etmiştir.
Temyiz incelemesi üzerine Dairemiz, 2013/20415 Esas, 2015/7604 Karar sayılı, 02.04.2015 tarihli kararı ile, yapılan araştırmanın hüküm kurmaya elverişli olmadığı, davalı üçüncü kişi ile davalı borçlu şirketlerin ilk kuruluşundan itibaren adresleri, hisse ve ortaklık değişiklikleri dahil tüm ortaklık yapıları ve yetkili temsilcileri dahil tüm ticaret sicil kayıt örneklerinin getirtilerek taraflar arasındaki organik bağ ve muvazaa konularının değerlendirilmesi, bunlara ek olarak davalı şirketlerin ortak ve yöneticilerinin TC kimlik numaraları temin edilerek bu kişilerin nüfus bilgileri dosya arasına alınmak suretiyle, davalı şirketin ortak ve yetkili temsilcileri arasında iddia edildiği gibi akrabalık bağının bulunup bulunmadığının da tespiti gerektiği, bu eksikliklerin tamamlanmasından sonra; mahcuza ait fatura ve davalı şirketlerin ticari defterleri getirtilerek bu belge ve kayıtlar üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılıp, oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerektiğinden bahisle bozulmuştur.
Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama neticesinde, borçlunun alacaklılardan mal kaçırmak amacıyla amca oğlu ...’ın kurduğu ....., Ltd Şirketine mallarını devrettiği, devir tarihinden sonra üçüncü kişinin beyanname vermesinin mülkiyetin kendisine ait olduğunu göstermeyeceği, aksine rutin bir işlem olduğu, tanık beyanları ve diğer delillerden alacaklılardan mal kaçırmak üzere borçlu şirketin kapandığı, üçüncü kişinin mülkiyetin kendisinde olduğuna ilişkin duraksamaya yer vermeyecek kuvvette delil ibraz edemediği gerekçeleri ile davanın kabulüne, üçüncü kişinin istihkak iddiasının reddine karar verilmiş, karar davalı üçüncü kişi vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, alacaklının İİK'nin 99. maddesine dayalı istihkak iddiasının reddi talebine ilişkindir.
Her ne kadar yazılı gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmiş ise de, bozmaya uyan Mahkemece bozma gerekleri tam olarak yerine getirilmemiştir. Dairemizin, 2013/20415 Esas, 2015/7604 Karar sayılı, 02.04.2015 tarihli bozma kararında davalı şirketlerin ticari defterleri getirtilerek belge ve kayıtlar üzerinde bilirkişi incelemesi yapılması gerektiği belirtildiği halde, Mahkemece borçlu şirket ile dava dışı ....., Şirketinin ticari defterlerine ulaşılamadığı gerekçesi ile defter incelemesi yapılmamıştır. Davalı üçüncü kişi şirket, mahcuz mal ve diğer bazı mallara ait fatura, bono, tediye makbuzu gibi belgeler sunduğuna ve dosya kapsamından davalı üçüncü kişi şirkete ait ticari defterlerin ... Vergi Dairesi tarafından gönderildiği anlaşıldığına göre, Mahkemece davalı üçüncü kişi şirketin ticari defterleri üzerinde bilirkişi incelemesi yapılarak oluşacak sonucun dosyadaki diğer deliller ile birlikte değerlendirilip bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme sonucu yazılı biçimde karar verilmesi doğru görülmemiş, davalı üçüncü kişi vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalı üçüncü kişi vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün, İİK'nin 366. ve 6100 sayılı HMK'nin geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK'un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca İİK'nin 366/3. maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 10 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 26.02.2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2019/5062 Esas ve 2021/3896 Karar
Davacı üçüncü kişi vekili, haczin yapıldığı taşınmazın müvekkili şirket tarafından satın alındığını, mahcuzların müvekkili tarafından bedeli ödenerek dava dışı firmalardan alındığını, müvekkili şirket ile borçlu şirket arasında hiçbir organik bağ bulunmadığını açıklayarak, davanın kabulüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı alacaklı vekili; devir işleminin muvazaalı olduğunu, davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
Davalı borçlu vekili, müvekkili şirketin haczin yapıldığı taşınmazın eski maliki olduğunu ve ekonomik zorunluluklar nedeniyle elinde bulunan malların satışını yapmak zorunda kaldığını, üçüncü kişinin istihkak iddiasını kabul ettiklerini beyan etmiştir.
Mahkemece, borçlu ile üçüncü kişinin aynı anda aynı yerde bir süre faaliyet gösterdikleri, taraflar arası gerek sözleşme bedelinin teminat altına alınması amacıyla yapılan ipotek işlemi, gerekse bedelin taksitler halinde ödenmesi ve ödemelerin Ferit Yalduz ile ... isimli kişilere yapılması ve borçlu şirketin ise sadece işçi alacakları ile kamu borçlarının ödenmesiyle yetinilmesi satım nedeniyle şirket mal varlığında hiç bir artışın meydana gelmediği dikkate alındığında yapılan devir ve devirden kaynaklı edimlerin yerine getirilmesi işlemlerinin muvazaalı olduğunu gösterdiği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş, davacı üçüncü kişi vekili, borçlu vekili ve tazminat açısından davalı alacaklı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesinin 19.07.2019 tarihli ve 2018/2338 Esas, 2019/ 2067 Karar sayılı kararı ile; haciz adresinin borçlu şirket ile üçüncü kişinin İzmir Şube adresi olması, haciz yapılan taşınmaz borçlu şirket mülkiyetinde iken borçlu şirketten alacağı olmadığı tespit edilen tek ortağı ... lehine ipotek tesisi, ardından ipotekli olarak davacı şirket tarafından satın alınması, yine taraflar arasında düzenlenen protokoller ile fabrika binasının tüm ekipmanı ile birlikte satışının yapılması, tüm bu işlemlerin takibe konu borcun doğumu ve 2011 takip tarihinden sonra olması karşısında taraflar arasındaki ilişkinin ticari işletme devri niteliğinde olduğu, ayrıca takibin durdurulması yönünde bir karar mevcut olmadığından İİK'nin 97/9 maddesi gereğince tazminat şartlarının oluşmadığı gerekçesi ile tarafların istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiş, karara karşı bu kez davacı üçüncü kişi vekili, davalı borçlu vekili ile tazminat açısından davalı alacaklı vekili tarafından temyiz yoluna başvurulmuştur.
Dava, üçüncü kişinin İİK'nin 96. vd. maddelerine dayalı istihkak iddiasına ilişkindir.
Davacı üçüncü kişi vekili tarafından 14.04.2021 tarihinde UYAP sistemi üzerinden gönderilen beyan dilekçesi ve ekindeki duruşma zaptına göre; İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2018/550 Esas sayılı itirazın iptali davasının 19.03.2021 tarihli duruşmasında itirazın iptali talebinin reddine karar verildiğinden eldeki davanın konusunun kalmadığı bildirilmiştir. Anılan belge dikkate alınarak UYAP sistemi üzerinden yapılan incelemede, alacaklı tarafından, borçlu aleyhine İzmir 22. İcra Müdürlüğünün 2011/7459 Esas sayılı dosyası ile ilamsız icra takibi başlatıldığı, borçlunun borca itiraz etmesi üzerine alacaklı tarafından itirazın iptali istemiyle açılan davada, İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 19.03.2021 tarihli ve 2018/550 Esas, 2021/264 Karar sayılı kararı ile; davanın reddine karar verildiği, anılan kararın gerekçesinde ise "25.05.2011 tarihli ibraname içeriğindeki "belgedir" başlıklı belge karşısında, davaya konu borcun ödenmesi ile borcun sona erdiği ve davacının alacağının bulunmadığı" belirtilmiştir. Bu durumda Mahkemece dayanak icra dosya borcunun ödenip ödenmediği hususunun araştırılması gerekmektedir. Şöyle ki; bu dava kapsamında borçlunun borcunu ödediğinin anlaşılması halinde, davaya konu mallar üzerindeki hacizler kendiliğinden kalkacağından dava konusuz kalacaktır. Bu durumda; Mahkemece, konusu kalmayan davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına, maktu karar ve ilam harcı ile yargılama giderleri ve nispi vekâlet ücretinin davanın açılmasına neden olan tarafa yükletilmesine karar verilmesi gerekecektir. O halde, Mahkemece, dayanak takip dosyası borcunun ödenip ödenmediğinin araştırılması ve oluşacak duruma göre karar verilmesi gerektiğinden kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının, yukarıda yazılı sebeplerden dolayı 6100 sayılı HMK'nin 373/1. maddeleri uyarınca KALDIRILMASINA, İlk Derece Mahkemesi kararının yukarıda belirtilen nedenle BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin de Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edenlere ayrı ayrı iadesine, 27.04.2021 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2019/2332 Esas ve 2020/5862 Karar
Davacı üçüncü kişi vekili, haciz mahallinde borçlu şirkete ait hiç bir bilgi ve belgenin bulunmadığını, borcun doğum tarihinin davacının iş yerini satın aldığı tarihten sonra olduğunu, borçlunun adresinde haciz yapılmadığını açıklayarak, davanın kabulüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı alacaklı vekili; üçüncü kişi şirketin borçlu şirketin dokuz şubesini devraldığını, haciz esnasında haciz mahallinin her yerinde ... Hipermarket tabelalarının asılı olduğunu, tüm demirbaşların borçluya ait olduğunu, takibe konu çekin ileri tarihli olduğunu, borçlu şirket hakkında takipler başlayınca iş yerinin muvazaalı olarak el değiştirmeye başladığını, davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesince, borçlu ve üçüncü kişi arasında işletme devri kapsamında olan satış işlemi hakkında Ticaret Odasına herhangi bir bildirimde bulunulmadığı, haciz tutanağındaki ... .... Gıda Şirketine ait görseller, devrin muvazaalı yapıldığına dair tanık beyanları bir bütün olarak değerlendirildiğinde, davacı üçüncü kişinin karinenin aksini ispatlayamadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş, bu karara karşı davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
Erzurum Bölge Adliye Mahkemesince, davacının borçludan hemen sonra haciz adresinde aynı faaliyet kolunda borçlunun eşyaları ve malları ile iş yerini işletmeye başlamış olması nedeniyle mülkiyet karinesinin borçlu, dolayısıyla alacaklı yararına olduğu, haciz adresinde yapılan tespite göre tabelada "... Market" yazılı olduğu, borçlu şirketin çalışanlarının haciz tarihlerinde halen aynı adreste çalışmaya devam ettiği, taraflar arasında yapılan işlemin iş yeri devri olarak kabul edilmesi halinde davacı şirketin borçlu ... ...Şirketinin içinde bulunduğu durumu bilebilecek durumda olması nedeniyle borçlu şirketin borçlarından da sorumlu olduğunun kabulü gerektiği gerekçesiyle, üçüncü kişinin istinaf isteminin esastan reddine karar verilmiş, karar davacı üçüncü kişi vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, üçüncü kişinin İİK'nin 96. vd. maddelerine dayalı istihkak iddiasına ilişkindir.
Bölge Adliye Mahkemesi gerekçesinde; davacı şirket tarafından yine ... ...Şirketinin borçlu olduğu bir takım başka takip dosyalarına ilişkin olarak istihkak iddialarında bulunularak istihkak davaları açıldığı, bu davaların reddedildiği ve bu kararların Yargıtay denetiminden geçerek onandığı ifadelerine yer verilmiş ve Dairemizden geçen emsal kararları gerekçesine dayanak yapmış ise de; Dairemizin 03.04.2017 tarihli ve 2016/9691 Esas, 2017/4877 Karar sayılı ilke kararıyla önceki yerleşik uygulamadan dönülmüştür.
Bilindiği üzere, İcra ve iflas hukuku, alacaklının, Devlet kuvveti yardımı ile alacağına nasıl kavuşacağını düzenleyen bir hukuk dalıdır. Bu hukuk dalının amacı, bir yandan takip alacaklısının alacağına kavuşması için borçlu veya üçüncü kişilerin çıkarabilecekleri zorlukları ortadan kaldırmak, diğer yandan kötüniyetli takiplere karşı takip borçlusunun kendisini korumasını sağlayacak hukuki çareler bulmak, bu arada takipten etkilenen üçüncü kişilerin menfaatlerini korumak, takip işlemlerinin yapılması sırasında insan hak ve hürriyetlerinin ihlal edilmesini önlemektir. İcra iflas hukukunun en önemli kaynağı İcra ve İflas Kanunu olup, bu Kanun, icra ve iflas takibinin başlangıcından sonuçlanmasına kadar uygulanması gereken usul hükümlerini düzenlemektedir. İcra mahkemesi, önüne gelen itiraz ve şikayetleri, İcra ve İflas Kanunu'nda düzenlenen özel usul kurallarını uygulayarak takip hukuku bakımından kesin hükme bağladığından, anılan mahkemenin kararları kural olarak maddi anlamda kesin hüküm niteliği taşımaz. İcra mahkemeleri, uyuşmazlıkları İcra İflas Kanunu ve genel anlamda takip hukuku çerçevesinde değerlendirir ve sadece icra takibinin sonuçlanmasına odaklıdır.
Her ne kadar istihkak davalarına umumi hükümler dairesinde bakılıp, her türlü delil ileri sürülebilir ise de, istihkak davalarında amacın, hacizli mal üzerinde üçüncü kişinin iddia ettiği hakkın maddi hukuka göre mevcut olup olmadığının tespit edilmesi değildir. Aksine davanın amacı, haczedilen belli bir mal üzerinde cebri icranın cereyan edip etmeyeceğinin belirlenmesidir. Yani İstihkak davası sadece takip hukuku alanında ve derdest somut icra takibi bakımından sonuç doğurabilir. Bu nedenle dava sonunda verilen karar da yalnız derdest takip bakımından kesin hüküm teşkil edebilir. Söz konusu karar başka bir takip bakımından kesin hüküm teşkil etmez. (Hacizde istihkak davası Dr. Kudret Aslan) Öte yandan; İİK'nin 97/son maddesine göre istihkak davaları süratle ve diğer davalardan önce karara bağlanması gerekir.
Devredilen işletmede haciz yapılabilmesi, devrin muvazaalı olduğunun iddia ve ispat edilmesine bağlıdır. Muvazaa iddiasının bulunmaması halinde alacaklının, tasarrufun iptali davası açarak alacağına kavuşma imkânı bulunduğu gibi TBK ve TTK hükümlerine göre açılacak davalarda da devri yargılama konusu yapabilir.
Ayrıca, İİK'nin 44.maddesinde yer alan yükümlülüklerin yerine getirilmemesi işletmenin devrini sakatlamaz. Anılan hükmün yalnız cezai yaptırımı vardır.
(İİK'nin mad. 337/a) Aktiflerin devredenin malvarlığından çıkmamış kabul edilmesini, yani haczedilmesini sağlayacak tek yol, muvazaanın iddia ve ispat edilmesidir.
Yukarıda yer verilen ve istikrarlı şekilde uygulamaya devam edilen ilke kararımız gereği, davacı üçüncü kişi ile borçlu arasında devir ilişkisinin bulunduğu kabul edilmekle birlikte, İİK'nin 44. maddesi TBK ve TTK hükümleri uygulanmak suretiyle davacı üçüncü kişinin borçtan sorumlu olması gerektiğine dair kabul doğru bulunmamıştır. Bununla birlikte, davalı alacaklı, borçlu ile üçüncü kişi arasında danışıklı işlemler yapıldığını iddia etmiş ise de; haciz sırasında borçlu şirket ortağı-yetkilisi hazır olmadığı gibi borçlu şirkete ait herhangi bir belge bulunmamıştır. Haciz mahallinde borçlu şirket ile aynı olacak şekilde ... Market ünvanını kullandığı yine ... market yazan poset ve demirbaşların kullanıldığı tespit edilmiş ise de, dava konusu hacizden önce 15.10.2015 tarihinde üçüncü kişi şirket borçluya ait "... Market" ünvanını devralmış olduğundan anılan ünvanın kullanılması hayatın olağan akışına uygundur. Mahkemece, haciz mahallinde hazır bulunan ... isimli kişinin borçlu şirketin eski ortağı olduğunu kararına gerekçe yapmış ise de, dosya da yer alan ticaret sicil kayıtlarına göre anılan kişi borcun doğumundan çok önce 02.09.2010 tarihinde borçlu şirket ortaklığından ayrılmış olup borcun doğum tarihi itibari ile borçlu şirket ile üçüncü kişi şirket arasında organik bağ yoktur. Ayrıca, muvazaanın ispatı açısından borçlunun haciz adresinde faaliyetine devam ettiğine dair dosyaya yansıyan net bir bilgi ve belge bulunmadığı gibi dosya kapsamında yer alan vergi ve ticaret sicil kayıtlarına göre, 04.09.2015 tarihinde borçlu şirket yedi şubesindeki faaliyeti terk etmekle birlikte, merkez adresini farklı şube adresinden birine taşıyarak faaliyetine devam ettiği görülmüştür. Bunların yanında, dosya kapsamında yer alan bilirkişi raporuna göre, borçlu ve üçüncü kişi arasındaki devre ilişkin olarak düzenlenen 06.09.2015 tarihli faturaya göre borçlunun birden fazla şubesini içindeki eşyaları ile birlikte 4.301,407,00 TL bedel karşılığında üçüncü kişiye devrettiği, ödemelerin yapıldığı, üçüncü kişinin borçlu şirkete borcunun kalmadığı ve yapılan ödemelere ilişkin dekontların ticari kayıtlarda yer aldığı da sabittir. Bununla birlikte borçlunun yedi şubesini kapatması nedeni ile iş akdi sonlandırılan bir kısım işçinin Bingöl ilinde bulunan ve aynı alanda faaliyet göstermeye başlayacak olan üçüncü kişi şirkette işe başlamasının hayatın olağan akışına aykırı olmayıp bu durum da tek başına danışıklı işlem yapıldığının kabulüne yeterli görülmemiştir. Buna göre, taraflar arasındaki devrin muvazaalı olduğu alacaklı tarafından ispat edilmemiştir.
O halde, Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular göz önüne alınarak, davanın kabulü yerine oluşa ve dosya içeriğine uygun düşmeyen gerekçe ile reddine yönelik hüküm kurulması doğru olmadığından, Bölge Adliye Mahkemesinin esastan ret kararının kaldırılmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının, yukarıda yazılı sebeplerden dolayı 6100 sayılı HMK'nin 373/1. maddeleri uyarınca KALDIRILMASINA, İlk Derece Mahkemesi kararının yukarıda belirtilen nedenle BOZULMASINA, dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin de Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 06.10.2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.