YAYINLANMA : 27.01.2022 - 09:13 / GÜNCELLEME : 27.12.2022 - 12:17
ÖZEL OKULLAR İLE ÖZEL ÖĞRENCİ YURT VE BENZERİ KURUMLARIN TAŞINIR VE TAŞINMAZ MALLARININ HACZİ
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
KARAR İNCELEMESİ
GİRİŞ
Anayasa Mahkemesi (Mahkeme) 22/10/2020 tarihli ve 2019/59 Esas ve 2020/61 Karar sayılı hükmüyle; 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’na 9/5/2018 tarihli ve 7141 sayılı Kanun’un 1. maddesiyle eklenen 362/a maddesinin Anayasa’nın 5., 10., 13. ve 35. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline karar verilmesi talebiyle İstanbul 3. İcra Hukuk Mahkemesi tarafından yapılan başvuruyu karara bağlamıştır.
OLAYLAR
9/5/2018 tarihli ve 7141 sayılı Kanun’un 1. maddesiyle 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’na 362/a maddesi eklenmiştir. Madde hükmü şöyledir;
“8/2/2007 tarihli ve 5580 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu kapsamında faaliyet gösteren okullar ile 24/3/1950 tarihli ve 5661 sayılı Yüksek Öğrenim Öğrenci Yurtları ve Aşevleri Hakkındaki Kanuna Ek Kanun kapsamında faaliyet gösteren özel öğrenci barınma hizmetleri veren yurt ve benzeri kurumların taşınır ve taşınmaz malları, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanuna göre yapılan takipler hariç olmak üzere içinde bulunulan eğitim ve öğretim yılı sonunda haczedilir.”
İstanbul 3. İcra Hukuk Mahkemesi’nin önünde bulunan davada, ödenmemiş çek sebebiyle 5580 sayılı Kanun kapsamında faaliyet gösteren borçlu aleyhine uygulanan ihtiyati haciz kararına dayalı olarak icra memurluğunca haciz kararları alınmış, borçlu tarafından bu haciz kararlarının kaldırılması talebiyle şikâyet başvurusunda bulunulmuştur.
İstanbul 3. İcra Hukuk Mahkemesi önündeki bu uyuşmazlığın çözümünde uygulanacak olan 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’na 362/a maddesinin, Anayasa’nın 5, 10, 13 ve 35. maddelerine aykırı olduğu ileri sürerek Anayasa Mahkemesi’ne başvuruda bulunmuştur. Başvuruda, haciz yasağının eğitim faaliyetlerine mahsus, eğitim hizmetlerine özgülenmiş ve fiilen eğitim faaliyetlerinde kullanılan taşınır ve taşınmaz mallarla sınırlandırılmamasının alacaklı ve borçlu arasındaki menfaat dengesini alacaklı aleyhine bozduğunu ve alacaklıya aşırı külfet yüklediğini, diğer faaliyet konuları yanında eğitim veya öğrenci barınma hizmetleri alanında da faaliyet gösteren kurumların diğer faaliyetleri kapsamında yaptıkları işleri dolayısıyla oluşan borçlarının tahsili yönünden diğer şirketlerden ayrıcalıklı konuma getirilmesinin eşitlik ilkesine aykırı olduğunu, eğitim faaliyetlerinin aksamaması ve olumsuz etkilenmemesi bakımından taşınır ve taşınmaz mallar üzerindeki muhafaza ve satış işlemlerinin ertelenmesi yeterli iken bir bütün olarak haciz yasağı getirilmesinin ölçülülük ilkesiyle bağdaşmadığını ve eğitim öğretim yılı sonu ibaresinin belirsiz olduğunu ileri sürmüştür.
Mahkeme iptali istenen Kanun maddesini, İstanbul 3. İcra Hukuk Mahkemesi’nin önünde bulunan uyuşmazlığı ilgilendiren kısmı ile incelemiş, maddenin uyuşmazlığı ilgilendirmeyen kısımlarını ise yetki yönünden reddetmiştir.
MAHKEMENİN DEĞERLENDİRMESİ
Mahkeme, başvuru konusu Kanun maddesinde mutlak surette bir haciz yasağının öngörülmediğini, haciz yasağının içinde bulunulan eğitim ve öğretim yılı ile sınırlanarak haciz işleminin ileri bir tarihe ertelendiğini belirtmiştir.
Yine kararda, alacağın ödenmemesi nedeniyle başlatılan icra takibinde alacaklı ve borçlunun mülkiyet hakkının çatıştığı, bu nedenle icra takip sürecinin alacaklı ve borçlu tarafın menfaatlerini dengeleyecek yolları öngörmesi gerektiği, bununla birlikte kanun koyucunun öngördüğü düzenlemelerin menfaatler dengesinin kurulmasında taraflardan biri aleyhine ölçüsüzlüğe neden olmasının mülkiyet hakkı yönünden pozitif yükümlülüklerle bağdaşmayabileceği, bu bağlamda her iki tarafın menfaatlerinin mümkün olduğunca dengelenmesi ve sürecin taraflardan biri aleyhine ölçüsüz bir netice doğuracak şekilde sonuçlandırılmaması gerektiği, menfaat dengesinin adil bir şekilde kurulup kurulmadığının değerlendirilmesinde ise taraflara tanınan tüm imkânların göz önünde bulundurulmasının zorunlu olduğu ifade edilmiştir.
Mahkeme, haczin cebri icradaki yeri ve fonksiyonu dikkate alındığında içinde bulunulan eğitim ve öğretim yılı süresince haciz yasağı öngören kural sebebiyle alacaklının mülkiyet hakkı kapsamında bulunan alacağına kavuşması gecikebileceği gibi, haciz yasağı öngörülen süre boyunca borçlunun tasarruf yetkisi sınırlandırılmamış olacağından haczin konusunu oluşturabilecek mal varlığı değerleri üzerinde gerçekleştirmesi muhtemel tasarruf işlemlerinin alacaklının alacağının cebri icra yoluyla elde edilmesini önemli ölçüde zorlaştırabileceğini, itiraz konusu kuralda ise, içinde bulunulan eğitim ve öğretim yılı içinde haczedilemeyecek taşınır ve taşınmaz mallar yönünden hiçbir ayrım yapılmadığını, buna göre bu mallar eğitim ve öğretim hizmetlerine özgülenmemiş veya eğitim ve öğretim faaliyetleriyle ilgisiz bulunsalar dahi haczedilemeyeceğini, yine Kanun kapsamında faaliyet göstermekle birlikte başka alanlarda da faaliyet gösteren kişilerin eğitim ve öğretim faaliyetleriyle ilgili bulunmayan diğer faaliyet alanlarıyla ilgili taşınır ve taşınmaz malları da haczedilemeyeceğini belirlemiştir.
SONUÇ
Bu açıklamalar çerçevesinde Mahkeme, itiraz konusu yasa maddesinin genel anlamda alacaklı ve borçlu arasında gözetilmesi gereken menfaat dengesini alacaklı aleyhine bozarak alacaklıya aşırı bir külfet yüklenmesine sebebiyet verdiği ve mülkiyet hakkı bağlamında tarafların çatışan menfaatlerini dengelemekten uzak olduğu gerekçesiyle Anayasa’nın 5. ve 35. maddelerine aykırı bulduğu anılan maddenin “8/2/2007 tarihli ve 5580 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu kapsamında faaliyet gösteren okullar…” yönünden iptaline karar vermiştir.
Karar genel olarak değerlendirildiğinde, iptale konu Yasa maddesi ile haciz işlemlerinde borçlu lehine bozulan dengenin, alacaklıyı da kuşatacak şekilde eşitlendiği görülmektedir. Bu husus elbette Anayasa’da güvence altına alınan mülkiyet hakkı açısından olduğu kadar kanun önünde eşitlik ilkesi açısından da önemlidir.
Ayrıca şu husus da dikkat çekicidir ki; ilk derece mahkemeleri tarafından önlerine gelen uyuşmazlıkla ilgili yasa maddesinin Anayasa’ya aykırı olduğu yönünde bir kanaat oluşursa, bu yasa maddesinin itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesi’ne götürülmesi hukuka önemli katkı sağlamaktadır. Nitekim Mahkemenin bu kararına konu başvuruda da bu husus etkili olmuştur.